12 Ekim 2017 Perşembe

YAŞAM DAR AYAKKABIYLA YÜRÜMEKTİR.




"O bayram bana ayakkabı almaya karar verdiler.

Hazır ayakkabı satan mağaza yoktu şehirde.. 
Tek ayakkabı yapan dükkanında, ayakkabıcı çıplak ayağımı bir kartonun üzerine koydu, iyice basmamı söyledikten sonra ağzındaki kurşun kalemi alıp ayağımın çevresini çizdi.

O ayağımın çizildiği karton, benim ayakkabı numaramdı.

Günlerce yeni ayakkabılarımın hayalini kurdum.
 Babamın anlattığına göre ayakkabılarım siyah ve bağcıklı olacaktı.

Kapının her çalınışında koştum.

Ayakkabılarım bayramdan bir gün önce geldi, siyah-bağcıklı.

O gün onları giymedim. 
Bayram gecesi yatağımın altına yerleştirdim yeni ayakkabılarımı.

Arada bir kalkıp kutusundan çıkartıyor, yere koyuyor, yukarıdan, yandan, önden bakıp duruyordum. Parlak ve yuvarlak burnunu gecenin karanlığında kim bilir kaç kez okşadım.

Uyku girmedi gözüme.

Sabahleyin ev ahalisi kalktığında, ayakkabı kutusu kucağımda sandalyede oturuyordum ben.

Ayakkabımı babam giydirdi.
Ayağıma olmamıştı ayakkabılarım, dardı ve canımı yakmıştı.

Ama bunu babama söylemedim. 
O "Sıkıyor mu?" diye sordukça "Hayır" yanıtını veriyordum. 
"Dar, ayağımı acıtıyor" desem, geri gidecekti ayakkabılarım ve ayakkabıcının hemen bir yeni ayakkabı yapması olanaksızdı.

O bayram sabahı canım yana yana yürüdüm.

Bir süre sonra acı dayanılmaz oldu.
Dişimi sıktım.
Topalladım.

Soranlara "Dizimi vurdum" dedim, ama ayakkabılarımın ayağımı sıktığını kimseye söylemedim.


Doğrusunu isterseniz; yaşam dar ayakkabıyla yürümektir.

Kimi zaman dar bir maaş, kimi zaman sevimsiz bir iş...
Kimi zaman bir mekan dar ayakkabı olur bize, kimi zaman bir çevre, kimi zaman bir sokak, ya da bir şehir...
Kimi zaman dostluklar, arkadaşlıklar, beraberlikler bir dar ayakkabıya dönüşür.
Kimi zaman zamandır dar ayakkabı, geçmek bilmez.
Kimi zaman zenginlik, kimi zaman başınızı koyduğunuz yastık...

Canınız yanar.
Topallaya topallaya gidersiniz.

Sonradan öğrendim "Yaşamın; dar ayakkabıyla yürüme sanatı" olduğunu... "


Yukarıda okuduğunuz bu yazı, şu sıralar  rahatsız olan  Bekir Coşkun'un yıllar öncesindeki köşesinden kesip saklamışım.Yani "Kesip Sakladıklarım" arşivimden çıktı. Eskiden kopyala/yapıştır olmadığından, ben gazetelerin köşelerinden yazıları kesip saklardım. Amerika'daki kadınlara hitaben çıkan bir gazeteye ilk deneyim olarak bir köşe yazmam teklif edilmişti. Gazetedeki köşemin adı hiç düşünmeden "Kesip Sakladıklarım" olmuştu. Hatta ilk bloğumun adı da "Kesip Sakladıklarım" idi. 

Zaman zaman, kesip sakladığım yazıları yapıştırdığım defteri açar , okurum eski yazıları.. Günümüzün ötesine iletecek güzel şeyleri görürsem de yazarım onları hemen bloğumda.

Bu yazı da bugünkü arşivimden çıktı, paylaştım, okuyunuz efendim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuz için çok teşekkür ederim.