4 Nisan 2016 Pazartesi

BİZLER AYNI DİZİLERİN OYUNCUSUYDUK SANKİ.

Bizler, yani 1960-1970 yılları arasında doğanlar eskiden tek bir ortak dil kullanırdı. Neydi bu dil.

Televizyon dili… 


Şimdilerde bile hatıralara inildiğinde hep bir ağızdan o dili kullanıp, aynı şeyleri hatırlamıyor muyuz? Aynı diziden replikler, karakterler sunmuyor muyuz?  Hafta sonu eşimle birlikte kızıma aynı dizileri, dizi repliklerini anlatınca, bu haftaki yazımın konusunun "O yıllar" olduğuna karar vermiştim bile.. 

Tek kanallı ve siyah beyaz yayın yapılan dönem oldukça renkliydi aslında. Çılgınca dizi çekilmiyordu o vakitler. Yabancı diziler seslendirilerek yaşamımıza sokuluyor, biz de onlarla bir bütün oluyorduk. Hepimiz yaşamımızın  içine dizilerdeki karakterleri almış ve birbirimizin karakterlerine göre de kullanır olmuştuk.  

Şimdilerde hangi kanal, kim o diye belki de hatırlayamadığımız karakterleri, Tüm Türkiye olarak hep birlikte bilir,  yaşamımıza uygulardık.

Nasıl mı?

Eğer sarışın ve güzelsen, Charlie’nin Meleklerinden biri olurdun.



Eğer üç kağıtçı, hain biriysen Dallas’da ki JR  idi adın. İyi çocuksan Boby olurdun. Sue Ellen en çok konuşulan karakterlerdi. Hırslı kadınlara takardık bu ismi..


Siyah bir araba istiyorsan, Kara Şimşek’deki gibi araban olmalıydı.

Herkesin hakkını savunuyorsan, Petrocelli’deki avukat mısın diye sorarlardı.

Tehlikeli bir işin içindeysen,  Ne o Görevimiz Tehlike mi,
Salaş, dağınık biriysen, Komiser Columbo gibisin derlerdi.



Güzel dans ediyorsan, Tolga Han gibisin,
Akşam olunca, Adile Naşit’le masallar dinlemelisin.

Pazar günü tam da kahvaltı saatinde herkesin seyrettiği Pazar sineması, arkasından Barış Manço ile Adam olacak Çocuk, Barış Manço ile Yediden Yetmişyediye  seyredilirdi. Aşağıdaki videoyu tıklarsak o günlerin hoşluğunu hatırlarız.



Saat 12-13 arası Hikmet Şimşek yönetiminde Pazar konseri olurdu. Klasik müzik olduğu için pek seyredilmez, televizyon kapatılır,  herkes o saatte evi süpürürdü.

Cumartesi gecesi herkesin seyrettiği Bir Başka Gece vardı. İki yanında havalı bayanlar, ortada Çetin Çeki’nin sunduğu, Ayşe Egesoy’un şiirler okuduğu, önce hafif müzik, sonra halk müziği, aralarda Tolga Han dans grubunun dansları, parodilerle süslü, türk sanat müziğiyle biten enfes bir geceydi Cumartesi akşamları.



Aşk gemisi o yılların sanki en açık dizisiydi. Evlerdeki öpüşme sahnelerinin yeni alışıldığı dönemde bu diziye evin babaları bazen kızardı. Seyrettirmeyin çocuklara böyle diziler diye. Nedense baba odaya girince öpüşme sahneleri başlardı sanki onu beklercesine.. Baba kızar, anneler televizyonu kapatırdı.

Brezilya dizileri gündüz kuşağında hanımların olmazsa olmazı idi.
Kökler dizisindeki Kunta Kinte, kıvırcık saçlı Kizi unutulmaz karakterlerdi.

Köle Isaura ile hepimiz duygulanırdık. Çok çalıştık mı Köle Isaura olduk derdik. 

Şahin Tepesi de en az Dallas gibi entrikalarla doluydu. İnsanlar hala dizinin sonundaki uçak düşme sahnesinde ne oldu diye merak eder durur. 

Mc Millan ve karısı da bizim en sevdiğimiz dizilerdendi. Çetin Tekindor’un seslendirmesiyle Ruck Hudson’u ne de çok sevmiştik.

Tatlı Sert dizisi de hoş bir polisiye filmiydi. Oradaki Madam Emma'yı hiç unutmamıştık.

Bonanza ise tam bir aile filmi idi. Bonanza'daki babanın huylarını sevmiş, ordaki Küçük Jo ailemizin küçük oğlu gibi olmuştu.

Sihir dünyasına merak sarmamıza neden olan bir Tatlı Cadı vardı ki; herkes onun gibi olmak istememiş miydi? Şöyle burnumuzu oynatarak tüm ev işlerini bir yapabilsek, ne iyi olurdu diye söylenirdik birbirimize.. 

Kung Fu ile herkese güç gösterisinde bulunurduk. Kung Fu’nun hocasının öğrettiği dilde herkese “Çekirge” derdik.

Kral ve Ben dizisinde ki Yul Brynner’in saçlarının olmamasını, kel görünüşünü  sevmiştik.

Aşağıdakiler Yukarıdakiler  dizisiyle zengin evleri keşfetmiş, Zengin ve Yoksul dizisiyle de zenginlerin ve yoksulların dünyasında nasıl da yolculuk etmiştik.

Küçük Ev hafta sonlarının en sevdiğimiz aile dizisiydi. Pazar günleri hep birlikte kiliseye gitmelerine özenir. Bak bizde böyle camiye gitsek diye birbirimize yol gösterirdik. Sanki gitmek istesek camilerimiz kapalıydı da. Beş vakit açık olmasına rağmen, camilere değil onların gidişine özenirdik.



6 milyon Dolarlık  Adam Bilim Kurgu yapımlara güzel bir örnekti. Ama  Uzay 1999 dizisindeki bilim kurgunun yerini de hiçbir şey alamazdı. Herkesin o tarihe ulaşmayı hayal edemeyecek teknolojilere sahip bir diziydi. Cumartesi akşam üzeri oynar,  uzun kulaklı Mr Spack ve astronotları hayretle seyrederdik.  1999 yılı ne uzak gelirdi o zamanlar, 2016 yılına erişmiş biri olarak sanki o yılları göremezmişiz gibi gelirdi.

Beyaz Gölge ile basketbolun inceliklerini öğrenmiştik.

Türk dizilerinden Kaynanalar en sevdiklerimizdendi. Nöri Gantar ve eşinin konuşmaları hayatımıza girmiş, Tijen'in "Niiii" diye bağırmasını taklit eder olmuştuk.



Dizi oyuncularının çocuk olarak girdiği, genç olarak çıktığı uzun soluklu güzel bir dizi vardı ki.. "Bizimkiler" Burada apartmanlardaki güzel komşuluk ilişkilerinin yaşanması konu edilmişti. Yönetici Sabri Beyin asabi hali, "Tutacağım Zaptı" diye herşeye karışması,  "Koşş Sevim" diye bağıran içkici meraklı komşu, hangimizin apartmanında yoktu ki.



Buz pateni müsabakaları da o tarihin en güzel etkinlikleriydi. Buz pateni seyretmek ayrı bir havaydı. 

Açık oturumlar herkesin seyrettiği güzel programlardı. Bülent Özveren’in sunduğu bilgi yarışmaları, Eurovision yarışmaları herkesin konuştuğu ortak dildi.



Pazar Günü Cenk Koray’ın sunduğu yarışmalarda bir başka hoşluktu. Halit Kıvanç harika diksiyonu ile bir başka insandı. Düzgün konuşana Halit Kıvanç gibisin derdik. Orhan Boran gibi nüktedan olurduk bazı zamanlar. 

Yılbaşlarında hepimizin ortak konusu vardı. Zeki Müren çıkacak mı? Dansöz çıkacak mı? Gerçekten de Zeki Müren veya İbrahim Tatlıses çıkardı, arkadan Nesrin Topkapı her tarafı şallarla örtülmüş bir şekilde dans yapardı.  Göbeğini seyirciye göstermeden.  Eğer güzel dans ediyorsanız “Nesrin Topkapı’mısın” derlerdi. Aşağıda 1980 yılı yılbaşı akşamı, Nesrin Topkapı'yı seyredeceksiniz eğer tıklarsanız. 



Eğer kanalda arıza varsa Necefli Maşraba gelirdi ekrana..



Televizyonu "Kele bakış" dediğimiz Can Akbel ile bitirir, İstiklal Marşımızla göndere bayrağı çekene kadar bekler, "Televizyonuzu Kapatmayı Unutmayınız" yazını görür, televizyonumuzu kapatır ve yatardık.



O tarihlerde bir araya geldik mi birbirimizi tamamlayan Ortak Dil kullanırdık.

Şimdilerde kanallar gibi insanlarımızda ayrıştı. Hepimiz ayrı diziler seyredip, ayrı kanalların müptelası olduk.

O yıllardaki gibi tek kanal seyrederek bir bütün olamıyoruz artık, her konuda ayrışıyoruz.

"Bölüşürsek tok oluruz, bölünürsek yok oluruz" derler ya, bölünerek yok olmayalım. O tarihteki aynı şeyden zevk alan insanlar gibi, günümüzde de aynı ses, aynı  nefes olup, aynı çatı altında birleşelim bütünleşelim. 





Birgün yine o tek kanallı günlerin mutluluğuyla aynı şeylerden zevk alır, aynı dizilerin iyi karakterleri oluruz inşallah.