13 Şubat 2016 Cumartesi

EMİNÖNÜ'NDEYİM, EVİN ÖNÜNDE DEĞİL...



Eminönü....

İstanbul dedin mi insanın aklına  gelen en güzel mekan. 


Tarihçi Haluk Dursun'un çok güzel bir sözü vardır. "Yaşadığınız şehri turist gibi gezin." 
Gerçekten de görev gibi değil de,  fırsatınız varsa turist gibi gezerseniz bu güzel şehri,  her köşesinden inanın çok ayrı zevk alacaksınız.  
İstanbul'un kalbidir Eminönü. 24 saat canlı bir yerdir Eminönü. Gurbettekilerin belki de, en çok özlediği yerdir Eminönü. 


"Şu anda İstanbul'da olmak var be anasını satayım.
Yeni Cami'de mısır atmak kuşlara
Köprüde balık ekmek demek
Dolmuşa hadi gidelim demek,
Ver elini Yenikapı, ver elini Bebek, Tarabya..
Şu anda oralarda olmak vardı ya."

diye şarkı dizelerine konu olan Yeni Cami, köprüde ki balık ekmek, çarşısı, kalabalığı, 24 saat canlı bir muhit oluşuyla bir rüyadır bana göre Eminönü. 

Kafam estikçe gezip tozduğum, hanlarına, köşelerine bucaklarına kadar girdiğim, alışveriş merkezleri de neymiş, "Ruhumu oralara verdiğim" bir muhit Eminönü.

Gecenin bir yarısı bu yazıyı neden mi yazdım?.. Bir arkadaşımla bugün Eminönü'nün onu ürkütmesi, çok tarihi olması, onu orasının açmaması üzerine konuşmamız üzerine, Eminönü'nün bendeki hayranlığının sebebini düşündüm ve oturdum yazdım bu yazıyı. Evin önündeki deniz kenarında değil, Eminönü'ndeki denizin kenarında yürümeyi, nostaljik sokaklarında alışverişi, uygun hanlar, yerler bulmayı çok mistik bulduğumu hissettim.


Oradaki bozulmamış yapı, keşfedilecek binlerce mekan olması beni hep heyecanlandırmıştır. Daha girilmemiş ne çok sokak, han, hamam ve mistik köşe vardır diye düşünürdüm. 

Eminönü'ne değişik yollardan gidebilirsiniz. Metro, otobüs, en güzel gelişi de vapurla olanıdır. Gerek Anadolu yakasından, gerekse Avrupa yakasındaki geliş güzergahlarıyla bu güzel tarihi yarımadaya ulaşırsınız. Ben bu tarihi yarımadaya,  Haliç vapuruyla dolaşa dolaşa gidiyorum. 9.35 vapuruna  binip, şöyle manzaraya karşı bir de çay yudumlayarak Eminönü'ne giriyorum. İster Mısır çarşısından, isterseniz yanındaki sokaktan girdiniz mi sizi leb-i derya bir kalabalık karşılıyor.

Onlarda birlikte Kuru kahveci Mehmet Efendinin hoş kokusuyla sokaklara dalıyorum. Şairin dediği gibi..

Gezsek seninle Eminönü'nü ,
Kapalıçarşı'yı Balat'ı,


Ah birde benim gözlerimle görebilsen oradaki sevdayı.
Duyabilsen,
Benim gibi orda ki fısıltıları.


Peki;
Mısır çarşısındaki sevda kokan lokumları bilir misin ?
Peki;
Kuru kahveci Mehmet Efendi'nin iliklerini aşkla yakan kahve kokusunu bilir misin ?
Peki;
Bunları sabahın karasında yaşadın mı hiç?
Gizi sabahın karasında saklı...


Eminönü'nün aşkı da aşı da başkadır.
Kalabalığı gelmez insanın üstüne üstüne.
Anlar yüreğindeki hüznü sevdayı,
Senide alır kendi yükünün üstüne.
Eminönü'nü İstanbul'u birde benimle gör doya doya."
  
Dedim ya, şairin dediği gibi "Eminönü'nün aşkı da aşı da başkadır. Kalabalığı gelmez burayı seven insanın  üstüne üstüne"

Eminönü'nden Mahmutpaşa yürüre yürüye çıkarsınız. Gördüğünüz her hana girerseniz bir gün değil, bir hafta yetmez.

Mısır Çarşısı'yla başlarsınız yolculuğunuza, 

Sabuncu handa takı üzerine güzeldir ama, en güzel tak takıştır, incik boncukları Marputçular ve Terme handa bulabilirsiniz. Güvener han her türlü takı aparat ve malzemelerinin merkezidir sanki.. 

Şark Han ile incik boncuk, aksesuar, süsleme üzerine  ihtiyaçlarınızı karşılarken, Tarihi Kürkçü han ile "Örgü Terapidir" diye ipler alırsınız renk renk, çile çile..  

Kaç çileden çıkar bir hayat ? 
Kaç ilmek atmalısın, mutluluğu tam üstüne göre örmek için? 
Kaç acı azaltır, kaç fırsat arttırırsın ? 
Ya ipin kalın gelir ya şişin...
 Bir de şekil vermeye uğraşırsın, bir ters...bir düz...
 Bir de arada kaçırdın mı, söküp söküp baştan başlarsın...
 Ters-düz olmuşsun bir de bakarsın !



Bu şiirdeki gibi ters, düz olmamak, içinize hiçbir şeyi atmamak için, terapi için ipler alırsınız Kürkçü Handan renk renk. 

Gelir eve örersiniz, kaç ilmek atarsınız, mutluluğu tam üzerinize örmek için bilinmez ama, Eminönü'nden eve dönerken harcadığınız paralar içinizde bazen cız etse de, boş verin geçirdiniz ne güzel,  mutlu bir gün deyip, üzerine Saray Muhallebicisinden bir de Tavuk göğsü yerseniz günü mutlu kapatırsınız bence.

Havuzlu Han ile evinize perdeler döşersiniz. 

Tarihi Vakıf Handaki nostaljik hamamı gezerken oradan da bazen ilginç şeyler bulabilirsiniz.

İç çamaşır dünyanız Hürriyet Pasajıyla renklenir. Gecelik, çeyizlik, çamaşır tüm katlarda renk, renktir. İç dünyanızı renklendirirsiniz belki de.. 

Daha bir sürü mistik hanlar, girmediğiniz sokaklar, sokak araları vardır.. 
Ayyy burası da var ama yazım uzar dediğim yerler olan uzunca bir dehadır Eminönü. 

Eminönü'nün sonunda da sizi Alışveriş Merkezlerinin şahı Kapalıçarşı karşılar. Burası da ayrı bir deryadır. 
Sanki der ki;  Eminönü'nden sonra sana, al bir de bal kaymak üstüne.. 

Büyük Valide Han'ın üzerine de çıkmakta çok  moda bu son günlerde.

 Büyülü Panoramik görüntüsü  tüm fotoğraf ve gezi severlerin son günlerdeki trendi. Çıktın mı desen, henüz çıkmadım ama en kısa sürede yapacağım inşallah. 

Dedim ya alışveriş ruhunun kalbidir  Eminönü. 

Sadece alışveriş mi? Bir gün hiç bir şey yapmadan. Yeni cami merdivenlerinde oturun mesela. Ellerinde buğday atan insanlara uçan kuşlara bakın. Onlarda oranın hastası aslında. Güvercinler insanların ellerinden yemlerini yiyorlar nerdeyse. Seviyorlar onlarda burayı.. Bu insanları.. Eminönü'nü... 




Mesela; cız bız kokusuyla, turşu suyuyla maharetle ellerin pişirdiği balık ekmekte burada bir başkadır.











Buram buram tarih kokar. Yeni cami merdivenlerinde otururken vapurların yanaşması, insanların akın akın gelmesi, karşıda ihtişamlı Galata kulesi...
 Sanki Hazerfan Ahmet Çelebi Galata kulesinden Eminönü'ne doğru süzülecek az sonra. 

Mis gibi tarih kokar Eminönü.

Şimdi de özlem gidermek isteyenler aşağıdaki videoyu bir tıklayıp, seyretsin. Belki de....  

Ahhh Ahhhh Eminönü, 

keşke olaydın ya, tam da bizim evin önü!!!!!!!!

der mi bilinmez...

(Alıntı:Youtube Aydın Şevik arşivinden)