Kırk yıllık KÂNİ, olur mu YANİ atasözünü bana hatırlatan, çok eski bu sözün anlamını araştıran olay nedir diye sorarsanız, İstanbul'da son zamanlarda bir yolculuk yapın derim.
Kendi halimde, bayram gezisi yapmak üzere bindiğim metrobüste dalgın dalgın otururup, içimden "Gözlerim vagonları dolaştı üzgün üzgün" şarkısını mırıldanırkeeeee, metrobüsteki o içli sesin "Bir sonraki durak Mustafa Cambaz" demesiyle irkildim. Yanlışıkla inilecek Topkapı durağını geçip uzaklara mı gittim diye düşündüm.
Meğer, bu durak bizim kırk yıllık Topkapı durağının adıymış. Düşünün adamın biri size diyecek ki, "Rica etsem Topkapı durağına gelince hatırlatır mısınız?" Siz de tam da Topkapı diyecekken, metrobüste şu sesi duyacaksınız. "Mustafa Cambaz durağı" ..
Daha da ileri gidelim. Yılların kamyon şoförüsünüz. İstanbul'a nakliye işleriyle uğraşıyorsunuz. Sizin için de en büyük zevk Boğaziçi Köprüsünden geçmek, diğer adıyla 1. köprüden.
Köprüye girmeden önce ki tabelalara da alışkanlıkla şöyle bir bakıyorsunuz ki; "15 Temmuz Şehitler Köprüsü" .. Ayağınız frene zor basıyorsunuz. Yoksa bir yerlerde uyudum da yanlış yere mi yöneldim diye..
Oysa olmuş güzelim Boğaziçi köprüsünün adı 15 Temmuz Şehitler Köprüsü..
Olaya bakışım siyasi değil, sakın yanlış anlaşılmasın. Bir kere yılların Topkapı'sı neden bizde kötü anısı olan bir olayla çağrışan birinin ismi olsun. 15 Temmuz gecesi Türkiye'nin bir kara gecesi iken, güzelim Boğaziçi adını bu kara gecenin ismiyle değiştirelim. Benim aklım hafsalam almadı. 15 Temmuz Köprüsüne alışamamışken, bir de bu Mustafa Cambaz ismi yüreğime cızzz diye oturdu. Tamam şehitlerimiz nur içinde yatsınlar ama, bu isimlerin buralara verilmesi çok ama çok yanlış olmuş.
İstanbul'da o kadar düzelmesi gereken çarpık kentleşme, yollar, kurallar varken git alel-acele bu isimleri değiştir. Can havliyle tabi ki ben "Kırk yıllık Kâni, olur mu Yani" demişim. İyi ki de demişim. bu fırsatla yani'nin orada benim kullandığım mana da değil, Yani'nin bir Rum ismi manasıyla kullandığını da öğrenmiş oldum. Yani her şerrin bir hayrı oldu benim için.
Neydi bu atasözünün hikayesi;
Zamanın birinde Kâni adında bir adam yaşamış. Bu gariban, bir Rum kızına aşık olmuş. Öyle ki, ne başında akıl, ne elinde iş kalmış. Bir divane, bir mecnun olup çıkmış. Bir gün Rum dilberin yoluna çıkıp “evlen benimle” deyivermiş.
Rum kızı pek bi açıkgözmüş:
“Benim bir Müslüman ile evlenmem mümkün değil. Babam, kardeşlerim öldürürler beni. Ama çok istiyorsan gel sen Hristiyan ol, ondan sonra evlenelim. Nasıl olsa senin korkacak kimin kimsen yok!” demiş. Kâni düşünmüş taşınmış bakmış ki, başka bir hâl çaresi yok; kabûl etmiş kızın teklifini.
Kızın akrabaları Kâni’yi tuttukları gibi, kiliseye götürmüşler. Beyaz bir çarşafın içine koyup, uçlarından tutarak sallamaya başlamışlar. Bir yandan da şöyle bağırıyorlarmış.
“Eski Kâni, oldu Yani! Eski Kâni, oldu Yani! Eski Kâni, oldu Yani!…”
Böyle böyle kırk kere sallamışlar sonra da indirip: “Tamamdir vre! Sen artik Yani oldun. Vaftiz tamamdır !” demişler.
Bu tuhaf iş, Kâni’nin çok zoruna gitmiş. Bir anda Rum dilbere duyduğu aşkı, sevdayı unutuvermiş. Kendisini çarşafa dolayıp sallayan papazlara ve kızın ağabeylerine hışımla dönüp:
“Haydin be! Haydin işinize! Kırk yıllık Kâni hiç olur mu Yani?!’’ demiş ve bu sevdadan vazgeçmiş.
İşte benden hikaye özü bu.. Kırk yıllık Topkapı, hiç olur mu Mustafa Cambaz... diyeceğim ama devleet büyüklerimiz böyle buyurmuş ne yapalım.. Alışmaya çalışacağız ama hiç bir zaman Boğaziçi köprüsü demekten vazgeçmeyeceğiz.. Bu böyle biline...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumunuz için çok teşekkür ederim.